DÜNYANIN ÖNDE GELEN ÇEVRESEL RAPORLAMA PLATFORMU CDP’NİN YENİ TEDARİK ZİNCİRİ RAPORU, TEDARİK ZİNCİRLERİNDEKİ İKLİM RİSKLERİNİN İŞ DÜNYASI İÇİN KEŞFEDİLMEMİŞ BİR FIRSAT ALANI OLDUĞUNU ORTAYA KOYUYOR. RAPORDA, ŞİRKETLERİN TEDARİK ZİNCİRİ EMİSYONLARINI AZALTARAK YAKLAŞIK 165 MİLYAR DOLAR DEĞERİNDE FİNANSAL KAZANÇ ELDE EDEBİLECEĞİ BELİRTİLİYOR. ANCAK RAPOR, BİRÇOK ŞİRKETİN HÂLÂ BU FIRSATLARI GÖZ ARDI ETTİĞİNE DE DİKKAT ÇEKİYOR.

Dünyanın dört bir yanında iklim değişikliğinin etkileri günden güne artarken değişen hava koşulları ve yaşanan aşırı hava olayları, tedarik zincirlerinde kesintilere yol açıyor ve şirketlere ciddi maliyetler yüklüyor. Bu sebeple, şirketlerin çevresel riskler karşısında proaktif bir şekilde hareket etmesi hayati önem taşıyor. Şirketler birbiri ardına gelen düzenleyici kurallar ve artan çevresel baskılar nedeniyle şeffaflık, çevre dostu hedefler ve eylemler konusunda harekete geçmeye zorlanıyor. Bu eylemler yalnızca çevresel faydalar sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda risk yönetimi ve stratejik planlama açısından da kritik bir rol oynuyor. Ufukta görünen küresel standartlar ve zorunlu raporlama kuralları, yaklaşan karbon fiyatlandırma düzenlemeleriyle birleştiğinde, Kapsam 3 şeffaflığı da giderek bir iş gerekliliği haline geliyor. Bu durumda işletmeler, fiziksel risklerden geçiş risklerine kadar iklimle ilgili risklerin genişliğinin giderek daha fazla farkına varıyorlar. Bu risklerin ele alınmasının merkezinde ise esnek, net sıfır ve doğaya olumlu tedarik zincirlerinin sağlanması yer alıyor. Kurumsal tedarik zinciri emisyonlarının (Kapsam 3) operasyonel emisyonlardan (Kapsam 1 ve Kapsam 2) ortalama 26 kat daha fazla olması, şirketlerin çevresel etkilerini azaltmak ve işlerini geleceğe hazırlamak için şeffaflığı ve eylemi tedarik zincirine yaymalarını da zorunlu kılıyor. Yine de pek çok şirket, tedarik zinciri emisyonlarını ve maruz kaldıkları daha geniş çaplı risk ve bağımlılıkları göz ardı etmeye devam ediyorlar. 

TEDARİK ZİNCİRLERİNDE İKLİMLE İLGİLİ DEVASA BİR POTANSİYEL VAR

Büyük şirketlerin karbon salımları hakkında onlardan bilgi toplamak ve bu bilgilerin sonuçlarını paylaşmak için 2000 yılında Birleşik Krallık’ta kurulan, kâr amacı gütmeyen Karbon Saydamlık Projesi’nin (Carbon Disclosure ProjectCDP) yayımladığı “Zinciri Güçlendirmek: Sürdürülebilir Tedarik Zinciri Dönüşümünü Hızlandırmak İçin Sektörel İçgörüler” başlıklı rapor, 23.000’den fazla şirketin verileri üzerinden, şirketlerin, tedarik zincirlerini iklim değişikliğine karşı sürdürülebilir hale getirmelerinin iş dünyası için önemini ortaya  koyuyor. Özellikle tedarik zinciri emisyonlarının (Kapsam 3) ölçülmesi ve yönetilmesinin bir gereklilik olduğunu vurgulayan raporda, şirket lerin, bu riskleri ele almamaları durumunda karşı karşıya kalacakları maliyetin, bu riskleri hafifletmek için gereken önlemlerden neredeyse üç kat daha fazla olduğu da belirtilirken, rapordaki veriler tedarik zincirlerinde iklimle ilgili fırsatların 165 milyar dolarlık potansiyel finansal kazanç sağlayabileceğini ortaya koyuyor. Diğer yandan sadece imalat, perakende ve malzeme sektörlerindeki karbon yükümlülüklerinin 335 milyar doları aştığı tahmin edilmesine rağmen, şirketlerin sadece yüzde 15’i yukarı yönlü emisyon azaltma hedefleri belirlemiş durumda. 

ŞİRKETLERİN SADECE YÜZDE 15’İ DEĞER ZİNCİRLERİNİ HAREKETE GEÇİRİYOR

Rapor, iklim risklerini göz ardı etmenin maliyetinin, bu riskleri azaltmak için alınacak önlemlerin maliyetinden yaklaşık üç kat daha fazla olduğuna dikkat çekiyor. Rapora göre şirketler, tedarik zincirinde iklim risklerinden kaynaklanabilecek olası mali kayıpları yaklaşık 162 milyar dolar olarak tahmin ederken, bu riskleri hafifletmenin maliyetinin yalnızca 56 milyar doları olacağını belirtiyor. Ancak söz konusu şirketlerin yalnızca dörtte biri, tedarik zincirleriyle ilgili iklim risklerini risk yönetimi süreçlerine dâhil ediyor. Şirketlerin yarısından fazlası ise emisyon azaltma girişimlerini bildirse de yalnızca yüzde 15’i değer zincirlerini bu alanda harekete geçmeye teşvik ediyor. Bununla birlikte, tedarik zincirlerine yönelik emisyon azaltma girişimlerinin önemli finansal faydaları da bulunuyor. Bu girişimler sayesinde 13,6 milyar dolar tasarruf sağlanırken, Kapsam 3 emisyonları da azaltılmış oluyor. 

FİNANSAL TEŞVİKLER EMİSYON AZALTIMINDA ÇOK İŞE YARAYABİLİR 

Rapora göre, büyük alıcılar tedarikçilerini çevresel şeffaflık ve iklim eylemine teşvik etmek için bir dizi yöntem kullanıyor. Finansal teşvikler, kapasite geliştirme ve inovasyon ortaklıkları en etkili yöntemler arasında yer alıyor. Örneğin tedarikçiler, finansal teşvik aldıklarında emisyonlarını azaltma olasılıkları yüzde 52 oranında artıyor. Ayrıca iş ortaklarından Bilime Dayalı Hedefler Girişimi (Science Based Targets InitiativeSBTi) belirleme desteği alan tedarikçilerin SBTi belirleme olasılıkları ise 2,6 kat artıyor. Ancak şirketlerin yalnızca yüzde 13’ü tedarikçi sözleşmelerinde iklimle ilgili gereksinimlere yer veriyor ve yüzde 6’dan azı tedarikçilerinden iklim verilerini açıklamalarını istiyor. Bu zorluklar, aynı zamanda büyük fırsatları da beraberinde getiriyor. Rapora göre birçok banka, 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için çalışmalarını sürdürüyor ve iklimle ilgili riskleri azaltmak adına müşterilerine sürdürülebilir finansman çözümleri sunuyor. Bankalar, tedarik zincirlerinin sürdürülebilirliğini teşvik ederek, büyük alıcılar ve tedarikçilerine çevresel kriterlere bağlı olarak avantajlı finansman olanakları sağlıyor. 

“HAREKETE GEÇMEK İSTEYENLER İÇİN ÖNEMLİ FIRSATLAR VAR”

Rapora ilişkin görüşlerini paylaşan CDP Tedarik Zinciri ve Raporlama Hizmetleri Direktörü Simon Fischweicher ise şu yorumda bulunuyor: “Verilerimiz çok açık bir hikâye anlatıyor: Verimlilik, rekabet gücü ve iddialı iklim eylemi el ele gidiyor. Evet, iklim değişikliği işletmeler ve küresel tedarik zincirleri için inkâr edilemez bir risk oluşturuyor, ancak aynı zamanda harekete geçmek isteyenler için önemli bir fırsat sunuyor. Bu bulgular, şeffaflığı benimseyen ve tedarik zinciri emisyonlarını ele alan şirketlerin yalnızca iklim risklerini azaltmadığını, aynı zamanda finansal kazançlar elde ettiğini de net bir şekilde ortaya koyuyor. Harekete geçenler sadece dirençlerini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda müşteri ve yatırımcılar için daha çekici hale gelerek pazardaki rekabetçi konumlarını da güçlendiriyor. Kısacası, tedarik zinciri emisyonlarını ölçmek ve yönetmek iş açısından mantıklıdır. Harekete geçmeyenler geride kalacaktır.”