MAKİNE İHRACATÇILARI BİRLİĞİ (MAİB) TARAFINDAN PAYLAŞILAN MAKİNE İMALAT SANAYİSİ KONSOLİDE VERİLERİNE GÖRE, 2025 YILININ İLK DOKUZ AYINDA TÜRKİYE’NİN SERBEST BÖLGELER DÂHİL TOPLAM MAKİNE İHRACATI 20,9 MİLYAR DOLAR OLDU. AVRONUN BU YIL DOLAR KARŞISINDA YAŞADIĞI DEĞERLENME, İHRACATIN DOLAR BAZINDA ARTMASINI SAĞLADIĞINDAN TÜRKİYE İÇİN OLUMLU GÖRÜNSE DE AVRUPA MALLARINI ABD İÇİN DAHA PAHALI HALE GETİREREK KITANIN DIŞ TİCARET HACMİNİ DARALTTIĞINA DİKKAT ÇEKEN MAİB YÖNETİM KURULU BAŞKANI KUTLU KARAVELİOĞLU, “YEREL PARA BİRİMİNİN AŞIRI DEĞERLENDİĞİ BİR NOKTADA, REKABETÇİLİĞİN SADECE KATMA DEĞER VE VERİMLİLİK MESELESİ OLMADIĞINI EURO BÖLGESİ VERİLERİNDEN DE GÖRÜYORUZ.” DEDİ.

Makine imalat sanayisi konsolide verilerine göre, ocak-eylül döneminde serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı geçen yıl ile aynı seviyede gerçekleşerek 20,9 milyar dolar oldu. Kilogram başına ortalama ihracat fiyatlarını 8 dolarlık tarihi seviyesinde koruyan sektör, dolar bazında yaşanan yüzde 7,8’lik fiyat artışıyla tonaj olarak yaşanılan yüzde 7’lik daralmayı karşıladı. Yıllıklandırılmış verilere göre, serbest bölgeler dâhil ihracatın 28,2 milyar dolar olduğu bu dönemde makine ithalatı 45,1 milyar dolar olarak gerçekleşti. Sektörün en büyük ihracat pazarı olan Almanya’ya makine ihracatı yüzde 3,4 artarak 2,4 milyar dolara yaklaşırken, yüzde 3,5’lik artış kaydedilen ABD pazarında yaklaşık • 6 KUTLU KARAVELİOĞLU MAİB YÖNETİM KURULU BAŞKANI 1,4 milyar dolar seviyesine ulaşıldı. Bu yıl bir sıçrama yaparak 895 milyon dolar ile üçüncü sıraya yükselen İtalya pazarındaki artış ise yüzde 15’i geçti. Eylül ayında pompa ve kompresörler ile kâğıt ve matbaacılık makinelerinde aylık bazda dikkat çekici yükselişler gerçekleşirken, deri işleme makineleri ile elektrikli motorlar ve jeneratörler en fazla daralma yaşanan alt dallar oldu. 

“ZAYIF DOLAR KURU AB’Yİ BİLE SIKINTIYA SOKTU”

Trump yönetiminin korumacı eğilimlerinden en fazla etkilenen üretim merkezleri arasında yer alan AB’nin, ABD’ye ihracatının temmuz ayında yüzde 10 gerilediğine ve ihracattaki bu yavaşlamanın Avrupalı işletmelerin kaygılarını artırdığına dikkat çeken MAİB Yönetim Kurulu Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi: “Avrupa Birliği ülkelerinin, özellikle de küresel makine ticaretinin merkezlerinden Almanya’nın, tarife engelleri nedeniyle ABD’ye ihracatında yaşadığı gerileme yalnızca iki blok arasındaki ticaret dengesini değil, bir bütün olarak Avrupa sanayisinin rekabet gücünü baskılıyor. Yapılan anketlerde şirketlerin üçte birinin durumlarını kötü veya çok kötü olarak tanımladığı Almanya’da, reel üretimi artırarak teknolojik egemenliği tahkim etmek üzere vaat edilen reformların bütünüyle hayata geçirilememesine işletmelerden büyük bir tepki var. 2008-2009 ekonomik krizi ve pandeminin ilk ayları hariç, son 20 yılın en düşük sanayi üretim seviyesine inen Almanya’da ekonomik aktivite yönünü yukarı çevirse de imalat sektöründeki kırılganlık AB içinden ve dışından bu ülkeyle mal ticareti olan herkesi etkiliyor. Bu kırılganlıkta gümrük tarifeleri kadar, avro-dolar paritesinin 1,18 seviyelerine kadar yükselmesinin de payı var. Avrodaki değerlenme, Türkiye’nin ihracatının dolar bazında artmasını sağlamakla birlikte Avrupa mallarını ABD için daha pahalı hale getirerek kıtanın dış ticaret hacmini daraltıyor. Yerel para biriminin aşırı değerlendiği bir noktada, rekabetçiliğin sadece katma değer ve verimlilik meselesi olmadığına dair güzel de bir örnek teşkil ediyor.” Türkiye’nin ticari ve teknolojik entegrasyonunun çok yüksek olduğu Batı blokundaki bu gelişmelerin doğal bir sonucunun küresel üretim coğrafyasının yeniden şekillenmeye başlaması olduğuna işaret eden Karavelioğlu, “Avrupalı rakiplerimiz, Birliğin tedarik güvenliğini sağlamak ve yeni pazarlar kazanmak amacıyla, yoğun STA müzakereleri dâhil, büyük çaba içindeler. Çin kaynaklı piyasa bozucu uygulamalara karşı yeni müttefikler edinme çalışmalarının şimdilik son durağı Japonya oldu ve burada da Çin’e karşı damping önlemleri ve yeni iş birliği fırsatları konuşuldu. Karşılıklı ilişkilerde sürekli olarak ABD lehine tavizleri dayatan transatlantik ekonomik modelin tartışıldığı bu dönemde, güven problemi yaşayan AB çok yönlü ticaret arayışında iken; benzer kaygılar taşıyan, yerli üretimini ve iç pazarını koruyucu tedbirlerini uyumlaştıran bir Türkiye’nin konumunun güçlenmesi beklenir.” dedi. 

“AVRUPA’NIN ÖRMEKTE OLDUĞU DUVARLAR TÜRKİYE ÜZERİNDEN AŞILAMAZ”

ABD’nin uyguladığı yüksek gümrük vergilerine rağmen küresel ihracatı daralmayan Çin’in, ikincil tarifeler kaygısıyla gümrük duvarlarını yükselten diğer ülkelere karşı ayrıcalıklarını korumaya çalıştığını ifade eden Karavelioğlu şöyle devam etti: “Son beş ayda 1,2 trilyon dolar dış ticaret fazlası veren Çin, bu süreçte Hindistan, Afrika ve Güneydoğu Asya gibi pazarlardaki etkinliğini artırdı. Batıya satmakta zorlanacağı her malı dünyanın her yerine çok daha ucuza ve uzun vadelerle satabilecek üretim ve finansman gücüne sahip. Ülkelerin rota sapmalarının mağduru olmamak maksadıyla kendisine karşı geliştirmekte olduğu ticari ve yatırım engelleri gündeme geldiği anda, mal aldığı ülkeleri sıkıştırmak üzere damping soruşturmaları yapmaya başladı. Giderek agresifleşen Çin’e olan bağımlılığını azaltmaya çalışırken, bir yandan da ABD’nin baskılarını dengelemeye uğraşan AB için bölgesel üretim ortaklıklarını büyütmek artık ertelenemez bir zorunluluk... Bu noktada, müşterek coğrafyamız, karşılıklı yatırımlarımız, Gümrük Birliğimiz, kalite anlayışımız, standartlarımızdaki uyum yalnızca konjonktürel avantajların değil, ülkemizi güvenilir alternatifler içinde üstün kılan bir entegrasyonun ifadesi. Türkiye, ürün ve teknoloji çeşitliliği, Ar-Ge yetkinliği ve ikiz dönüşüm adaptasyonu ile de Avrupa’daki sanayi ekosisteminin sürdürülebilirliği açısından eşsiz bir ortak; yeter ki Avrupa pazarının kapılarını Çin’e açacak bir durumda olmasın. Bu yılın ilk sekiz ayında Çin’den ülkemize ithal edilen makinelerin tutarının yüzde 14 artışla 8,5 milyar dolara yaklaşmasının ve bu ülkenin toplam makine ithalatımızdaki payının yüzde 27,8’e yükselmesinin AB’nin kaygılarını derinleştireceğini bilmeliyiz.” 

“DEZENFLASYON YOKUŞUNU İTHALAT DİKLEŞTİRİYOR”

Yurt içinde PMI verilerinin de ortaya koyduğu üzere uzun süredir yeni sipariş almakta zorlanan genel imalat sanayisinin bütününde olduğu gibi, makine sanayisinin de üretim maliyeti baskısı ve zorlu finansman koşullarından mustarip olduğunu belirten Karavelioğlu şunları söyledi: “Makine ve ekipman sanayisi, endüstriyel durgunluğa bağlı olarak bozulan yatırım ortamında gerçek potansiyelinin çok gerisinde. Adına dezenflasyon süreci denilen yokuşu gaz kesmiş hatta rölantide bir üretim ile aşamayacağımız çok açık. Veriler, sınai malların fiyatlarının enflasyonun çok altında arttığını fakat hizmetlerdeki artışın sürdüğünü gösteriyor. Maliyetler içinde hizmet bileşeni en yüksek mallar ithal edilenler olduğuna göre, üretimin yerini ithalatın almasına zemin hazırlayan güçlü TL ve yüksek faizin mevcut seviyeleriyle enflasyonu destekler hale geldiğini söylemek mümkün.” Yatırım malı olan makinelerin üreticilerinde kapasite kullanım oranının eylül ayı itibarıyla yüzde 63,5’e indiğine ve makine üretimindeki gerilemenin ağustos ayında yüzde 4,8 olarak açıklandığına dikkat çeken Karavelioğlu, sözlerini şöyle tamamladı: “Bir önceki yıla göre, makine imalat sanayisi üretici fiyat endeksindeki yüzde 29,7’lik artışa karşın sektördeki ciro artışı yüzde 20,2 seviyesinde. Bu fark, nominal artış yaşanmasına rağmen reel artış olmadığını gösteriyor. Bir başka deyişle, makine imalat sektörünün de Ar-Ge ve ikiz dönüşüm odaklı yatırımlar yaparak rekabet gücünü koruyabilmesi çok zorlaştı. AB Veri Yasası’nın temel hükümlerinin yürürlüğe girmesi, makine ve tesis imalatı için bir dönüm noktası anlamına geliyor. Makine verilerine ilişkin haklar, sözleşmeler, iş modelleri ve güvenlik yapıları yeniden tasarlanmak zorunda olduğundan, hızlı uyum sağlayan şirketler için değer zinciri içinde yeni fırsatlar gelişebilir. Bu sebeplerle, finansmana erişimin kolaylaştırılması ve kredi maliyetlerinin katlanılabilir seviyelere çekilmesi hem üretimin sürekliliği hem de ihracatta katma değer yaratılması açısından acil bir gereklilik...”