Milli geliri oluşturan bileşenler incelendiğinde, aslında makine ve ekipman sektörünün neden önemli olduğunu farklı bir perspektiften değerlendirme imkanına...
ALPER KARAKURT
MAKİNE İHRACATÇILARI BİRLİĞİ DANIŞMANI
MAKİNE SEKTÖRÜ DİĞER SEKTÖRLER GİBİ YALNIZCA İMALATIN BİR ALT DALI OLMANIN ÖTESİNDE DİĞER SEKTÖRLERİN MAL VE HİZMET ÜRETMELERİNE İMKÂN TANIYAN EKİPMANLARI HAYATA GEÇİRMESİYLE DE ÖNEM ARZ EDİYOR. YENİ EKONOMİK PROGRAM’DA ÖNCELİKLİ YATIRIM YAPILABİLİR ALANLAR ARASINDA MAKİNE/TEÇHİZAT SEKTÖRÜNÜN YER ALMASI DA BU ÇERÇEVEDE DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKEN BİR HUSUS.
Milli geliri oluşturan bileşenler incelendiğinde, aslında makine ve ekipman sektörünün neden önemli olduğunu farklı bir perspektiften değerlendirme imkanına sahibiz. “Gayri safi sabit sermaye oluşumu” olarak nitelendirilen ve bir ekonomide bir yıl içerisinde yapılan özel ve kamu sektörü yatırımlarının toplamını gösteren unsurun bileşenleri inşaat, makine ve teçhizat ile diğer aktiflerden oluşur. Harcama yöntemiyle oluşturulan milli gelir hesaplamasında diğer imalat sanayi kollarının ismi yer almazken, makine sektörünün ismi yer alır. Bu yönüyle, kamu ve özel sektör tarafından yapılan makine ve ekipman harcamaları, mal ve hizmet üretimine imkan tanıması nedeniyle ayrı bir önem arz eder. Gelin şimdi birlikte, gayri safi sabit sermaye oluşumu içerisinde yer alan makine ve ekipman harcamasının Türkiye açısından durumunu kısaca değerlendirelim. TÜİK, çeyrekler itibarıyla milli gelir rakamlarını açıklarken, aynı zamanda “gayri safi sabit sermaye oluşumu” rakamlarını da iki farklı değer bazında açıklıyor: Cari ve zincirlenmiş hacim endeksi. 2016 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren, uluslararası standartlara uyum amaçlı yapılan milli gelir hesaplama yöntemindeki değişiklikle sabit fiyatlarla hesaplama yönteminden vazgeçildi ve zincirleme hacim endeksi getirildi. Zincirlenmiş hacim endeksleriyle GSYİH, sabit fiyatlarla hesaplamaya benzer şekilde, üretimdeki değişimin daha sağlıklı ölçülebilmesi için enflasyon etkisinin arındırılmasıyla yapılan hesaplamadır. Teknik detaylar bir tarafa, zincirlenmiş hacim endeksi enflasyon etkisini arındırması nedeniyle, değişimi görmemiz açısından en doğru gösterge olarak karşımıza çıkıyor. Bu kapsamda, Tablo 1’de, zincirlenmiş hacim endeksi olarak çeyrekler bazında Türkiye’deki makine ve teçhizat yatırımlarını izleyebiliyoruz.
Son açıklanan veri, 2018 yılı ikinci çeyreğine ilişkin ve tablodan görüleceği üzere Türkiye, kriz yılı olan 2009 yılından bugüne makine yatırımlarını yüzde 106 artırmış durumda. Söz konusu rakam gayri safi değer olduğu için amortisman düşülmemiş. Bu nedenle yüzde 106’lık artışı, “Türkiye’nin makine parkuru değeri yüzde 106’lık artış göstermiştir” şeklinde yorumlama imkânımız bulunmuyor. Bunun yerine, son 10 yılda Türkiye’nin makine ve ekipman harcamalarının reel olarak yüzde 106 artış gösterdiğini söyleyebiliriz.
Bu noktada sorulması gereken soru, söz konusu artış oranı yeterli midir? Bunun için de öncelikle gayri safi sabit sermaye oluşumunun bir diğer bileşeni olan inşaat yatırımları ile makine ve ekipman yatırımlarının karşılaştırılmasına bakmamız gerekiyor. Sonrasında ise Türkiye’deki makine ve ekipman yatırımlarının diğer ülkelerle uluslararası karşılaştırmasını yapmalıyız. İlk olarak, Tablo 2’de, zincirlenmiş hacim endeksi olarak çeyrekler bazında Türkiye’deki inşaat yatırımlarını inceleyelim.
Tabloya göre, 2018 yılı ikinci çeyrek itibarıyla Türkiye’nin inşaat yatırımları reel bazda son 10 yılda yüzde 142 artış göstermiş. Makine ve ekipman yatırımlarındaki yüzde 106’lık oranla karşılaştırıldığında, söz konusu rakamın oldukça yüksek olduğu görülüyor. Önceki yılın aynı çeyreği ile karşılaştırıldığında ise geçen 34 çeyreğin yedisinde makine ve ekipman yatırımlarında düşüş yaşanırken, inşaatta yalnızca bir çeyrekte azalma görüldüğünü izliyoruz. Tablo 3, hem makine ve ekipman hem de inşaat yatırımlarındaki değişim oranlarını birlikte görmemizi sağlıyor.
Tablo 4 ise makine ve ekipman yatırımlarının cari fiyatlarla her dönemdeki toplam gayri safi sabit sermaye yatırımı içindeki paylarını gösteriyor. Tüm çeyrekler ortalamasında makine ve ekipman sektörü yüzde 37,3 pay alırken, inşaat sektörü için bu oran yüzde 54,4 olarak gerçekleşmiş. Özellikle 2017 ve 2018 yıllarında makine ve ekipman yatırımlarındaki payın önemli ölçüde düşüş gösterdiği, net bir şekilde görülebiliyor.
Bu açıklamalar ışığında, Türkiye’nin milli gelirinin bir parçası olan gayrı safi sabit sermaye oluşumunun bir parçası olan makine ve ekipman yatırımlarının, sermaye yatırımı olarak gerçekleştirilen inşaat ile kıyaslandığında düşük kaldığı net bir şekilde anlaşılıyor.
Bu noktadan sonra, Türkiye ile diğer ülkelerin makine ve ekipman yatırımlarının karşılaştırılmasına bakabiliriz. Uluslararası karşılaştırmalarda en önemli sorun, verilerin yeknesaklığında yaşanır. OECD tarafında uygulanan metodolojide “konut dışı brüt sabit sermaye oluşumu”, makine ve ekipman yatırımlarının ölçümünde kullanılabilecek bir göstergedir. Ancak OECD veri setinde Türkiye’ye ilişkin bu veri bulunmuyor. Bir diğer veri seti ise Eurostat tarafından açıklanıyor ve bu veri setinden, verileri tam olan ülkelerle Türkiye’yi karşılaştırabiliyoruz. Aşağıdaki grafikte, zincirlenmiş hacim bazında makine ve ekipman yatırımlarının yıllar bazında artış hızlarına yer verilmiş. Türkiye ile verisi elde edilebilir durumda olan beş AB üyesi ülkeyi barındıran grafikte, Türkiye’nin 2010- 2017 yılları arasındaki makine ve ekipman yatırım artış hızının diğer ülkelere kıyasla oldukça yüksek olduğu görülüyor. Bunda, özellikle 2009 krizinden çıkış yılı olan 2010 ve 2011 yıllarında Türkiye’deki makine ve ekipman yatırımında görülen önemli artışın etkili olduğunu da grafikten izleyebiliyoruz.
Türkiye gibi gelişme yolundaki bir ülkenin makine ve ekipman yatırım performansının gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında yüksek çıkması, elbette beklenen bir durum. Ancak Türkiye’nin, yatırım noktasında, inşaat odaklı bir bakış açısından sıyrılıp makine ve ekipman yatırımlarını katma değer ve verimlilik odaklı bir şekilde desteklemeye yönelik ciddi bir irade koyması gerektiği de ortada. Böyle bir dönüşüm, Türkiye ekonomisinde önemli bir sıçramayı da beraberinde getirecektir. Yeni Ekonomik Program’da makro düzeyde tespit edilen hedeflerden biri de özel sektörün sabit sermaye yatırımları olarak öne çıkıyor. Buna göre, özel sektörün sabit sermaye yatırımlarının 2018 yılında yüzde 1,8, 2019’da yüzde 2, 2020’de yüzde 5,8 ve 2021’de yüzde 6,9 artması öngörülüyor. Ancak ne yazık ki Yeni Ekonomik Program’da bu yatırımların ne kadarının makine ve ekipman, ne kadarının inşaat yatırımı olacağına ilişkin bir öngörü/ hedef belirlenmemiş. En başta söylediğimiz nedene geri dönersek; makine ve ekipman sektörünün Türkiye’nin yeni ekonomik modelinde ayrı bir yerinin olması gerektiğini bir kez daha ısrarla vurgulamalıyız.