Türk ve Alman akademisyenlerin ortak çalışmasıyla eğitim konularını belirlediklerini aktaran Türk-Alman Üniversitesi ...

Türk ve Alman akademisyenlerin ortak çalışmasıyla eğitim konularını belirlediklerini aktaran Türk-Alman Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Oğuzhan Çiçekoğlu, Mekatronik Sistemler Mühendisliği Bölümü’ne 2013-2014 öğretim yılında lisans düzeyinde öğrenci kabul edeceklerini söyledi.

Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan anlaşma uyarınca kurulan Türk-Alman Üniversitesi (TAÜ), Türk yükseköğretim mevzuatına tabi, devlet üniversitesi niteliği taşıyor. TAÜ, Türk ve Alman yükseköğretim geleneklerinin başarı ve kazanımlarını; araştırma ile öğretim alanlarında birleştirerek, iki ülke arasındakibilimsel, iktisadi ve kültürel işbirliğine katkıda bulunmayı amaçlıyor. Türk-Alman Üniversitesi akademik sınıflamada bir araştırma üniversitesi olarak tanımlanıyor. Mekatronik Sistemler Mühendisliği Bölümü’nün temellerinin 2011 yılında bir araya gelen Alman ve Türk öğretim üyelerinin eğitim programını oluşturmasıyla atıldığını belirten Türk-Alman Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Oğuzhan Çiçekoğlu, TAÜ’nün 2013-2014 öğretim yılında lisans düzeyinde öğrenci kabul edeceği ilk üç bölüm arasında Mekatronik Sistemler Mühendisliği’nin bulunduğunu söyledi. Hedefledikleri eğitim düzeyine ulaşmaya yönelik çabalarını aktaran Prof. Dr. Oğuzhan Çiçekoğlu, bölümün yapısıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.


Mekatronik Sistemler Mühendisliği Bölümü’nün kurulmasına nasıl karar verildi? Bölümün yapısıyla ilgili bilgi verir misiniz?
Mekatronik Sistemler Mühendisliği eğitim programını, 2011 yılında Alman ve Türk öğretim üyeleri bir araya gelerek hazırladı. Mekatronik Sistemler Mühendisliği, Türk-Alman Üniversitesi’nin 2013-2014 öğretim yılında lisans düzeyinde öğrenci kabul edeceği ilk üç bölümünden birisi olacak. Bölümümüz, makine, elektronik ve bilgisayar mühendisliği ana alanlarının birlikteliğine dayanan, nispeten yeni bir mühendislik kolu. Teknolojinin gelişmesi ve endüstrinin değişen ihtiyaçları yeni mühendislik alanlarının ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu alanlar bazen belli bir mühendislik konusunun alt dalı olarak, bazen de belli mühendislik alanlarının bir araya gelmesi sonucunda eğitime başlıyor. Örneğin; elektronik mühendisliği elektrik mühendisliği içinde bir dalken, teknolojinin bu yöndeki hızlı değişimi ile birlikte 80’li yıllarda lisansa yönelik ayrı bir program olarak ortaya çıktı. Son yıllarda ise disiplinler arası veya çok disiplinli programlara doğru bir yöneliş gözleniyor. Teknoloji alanında çeşitli konuların birbiriyle etkileşimde olması, iç içe geçmesi, mevcut durumu ortaya çıkaran temel etmenler arasında yer alıyor. Mekatronik sözcüğü mekanik ve elektronik sözcüklerinin birleşiminden türemiştir.

Kavram, bir teknolojik oluşumun veya bir ürünün hem mekanik hem de elektronik boyutlarını ifade ediyor. Son yıllarda birçok üniversitede bu konuda önce yüksek lisans düzeyinde çalışmalar yapıldı ve programlar açıldı ve daha sonra bu programlar lisans düzeyini de kapsar şekilde yaygınlaştı. Türk-Alman Üniversitesi Mekatronik Sistemler Mühendisliği bölümünde ilk iki yıl tüm öğrenciler için ortak dersler verilmesi planlanıyor. Bu sürede öğrenciler, genel mühendislik eğitimi alacak ve her iki mühendisliğin ortak konularında dersler görecek. Son iki yılda ise mekanik veya elektronik ağırlıklı olarak branşlaşmaya yöneltilecek. Mekatronik Sistemler Mühendisliği programını, güçlü laboratuvar altyapısı ile teorik ve uygulamalı eğitimi uygun bir biçimde birleştiren, eğitim süresince
sanayi bağlarını stajlar aracılığıyla destekleyen bir düşünce ile hayata geçiriyoruz. Bu sayede öğrenciler, mezun olduklarında sadece bilgi ve tecrübeye sahip olmakla kalmayıp, mezuniyet öncesinde tamamlayacakları stajları sayesinde de iş dünyası ile henüz mezun olmadan tanışma imkanı bulacaklar.

Türk Alman Üniversitesi’ni diğer devlet üniversitelerinden farklı kılan özellikler nelerdir?
Türk-Alman Üniversitesi farklı bir yapıya sahiptir. Almanya’nın 29 köklü üniversitesi, oluşturulan özel bir konsorsiyum ile akademik danışmanlık  sağlamanın ötesinde, bir model ile çalışmaktadır. Konsorsiyumda mühendislik alanının temsilciliğini Berlin Teknik Üniversitesi üstleniyor. Uygulanan modelde Alman Üniversiteler Konsorsiyumu fakülte içinde bir koordinatör ile temsil ediliyor. Bu model, üniversitenin uluslararası niteliğini dikkate alan ve akademik kararların ortak alındığı bir yapılanmadır. Aynı şekilde konsorsiyum sadece fakülte içinde değil genel anlamda üniversite içinde de temsil ediliyor. Konsorsiyum Başkanlığı’nı, Almanya parlamentosu eski başkanlarından Prof. Dr. Rita Süssmuth üstlendi. Farklılaşan yapısıyla Türk-Alman Üniversitesi, öğrencilerine de önemli avantajlar sağlıyor. Bu yıl okul yönetiminin aldığı kararla hazırlık sınıfını bitirip B2 seviyesine ulaşan öğrenciler, burslu olarak yaz aylarında Almanya’ya bir aylık dil okuluna gönderilecek. Mekatronik Sistemler Mühendisliği Bölümü’nde eğitim görecek öğrencilerin tamamı değişim programıyla Almanya’da bir dönem geçirecek ya da bir aylık yaz okuluna katılacak. Projenin finansmanı ise Almanya Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı tarafından sağlanacak. Hedefimiz; öğrencilerin hem Almanca hem de İngilizce öğrenerek, çift yabancı dil konuşabilecek düzeyde programdan mezun olmalarını sağlamak. Fakültemizin eğitim yapısını Türk ve Alman akademisyenler birlikte şekillendirecek.

Türkiye ile Almanya arasında özellikle makine sektöründeki güçlü ticari ilişkilerin bölümünüze yansımaları neler olacak?
Almanya, profesörlerin en az beş yıl endüstri tecrübesi edinmesini zorunlu tutar. Akademisyenler “applied  research” 

 şeklinde ifade ettikleri 
bu ilişkiyi üniversite hayatlarında da devam ettirir. Almanya’da akademik çevreler ve öğrenciler endüstri projeleriyle iç içedir. Üniversitemizde eğitim verecek akademisyenlerin yüzde 30’u Almanya’dan gelecek. Bölümümüz, Türk ve Alman sanayi kuruluşları ile yakın ilişki içinde olmayı planlıyor. Mezunlarımızın eğitim gördükleri alanda, dünyanın her ülkesinde iş bulmasını sağlamaya çalışacağız. Türkiye ve Almanya arasındaki bu işbirliğinin karşılıklı olarak büyük yararlar getireceğine inanıyorum. Almanya’nın teknolojik birikimi ile Türkiye’de eğitilmeyi bekleyen araştırmacı genç nüfusun bir araya gelmesini önemli bir fırsat olarak görüyorum. İmalat teknolojileri konusunda Dortmund Teknik Üniversitesi ile ortak sürdürdüğümüz makine ve imalat mühendisliği mezunlarına yönelik çift diplomalı bir programımız var. Öğrencilerimize Dortmund’da İngilizce eğitim veriliyor. Program, üniversitemizin kuruluş aşamasında hayata geçirildi ve ilk mezunlarını verecek. Kişisel olarak çift diplomalı programları çok önemsiyorum, sayılarının artması gerekiyor. Türk-Alman Üniversitesi’nin ortaklarıyla birlikte çalışan bir araştırma üniversitesi (Research University) olmasını hedefliyoruz.

Eğitim konularını oluştururken sanayiden gelen talepleri de dikkate aldınız mı? Teorik eğitimlerle pratik arasındaki dengeyi nasıl sağladınız?
Program tecrübeli Türk ve Alman akademisyenlerin ortak çalışmasıyla oluşturuldu. Sonuç olarak ortaya çok yeni ve modern bir model çıktı. Alman üniversitelerinin metotları ile hazırlanan model, sanayinin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hazırlandı. Öğrencilerimiz elektronik ve makine mühendisliği temel konularında birlikte eğitildikten sonra yeteneklerine göre branşlarını seçebiliyor. Programda staj, laboratuar çalışması  ve endüstri projeleri için de yer ayrıldı. Öğrencilerimizin eğitim gördükleri alandan, dünyanın her ülkesinde çalışabilecek donanımla mezun olacaklarını düşünüyorum.


Bölümünüzün teknik olanaklar (laboratuar imkanları) konusunda neler aktarmak istersiniz?
Mekatronik Sistemler Mühendisliği Bölümü’ne öğrenci alımı daha önce ertelenmişti. Elektronik, bilgisayar gibi alanlarda teknoloji çok çabuk değişiyor. Bunu dikkate alarak alt yapımızı öğrencilerin laboratuar derslerinin başlayacağı tarihte hazır olacak şekilde planladık. Bu sayede öğrenciler, son teknolojiye sahip cihazlarla çalışabilecek.

Öğrencileriniz sanayiyle koordineli çalışma yapma şansına sahip olacak mı?
Sanayiyle ortak çalışmaya yönelik girişimlerimizi sürdürüyoruz. Mühendislik fakültemiz Türk ve Alman sanayi kuruluşları ile yakın ilişki içinde olmayı planlıyor. Halen devam eden İmalat Teknolojisi Yüksek Lisans Programı, İngilizce adıyla “Master of Manufacturing Technology” programını tamamlayan öğrencilerimiz, master tezlerini otomobil endüstrisinde pratik çalışma üzerine yazıyor.

Bölümünüz bünyesinde gerçekleştirmeyi planladığınız sanayi projeleri var mı?
Akademik kadrosunu belirlemeye çalışan yeni bir bölümüz. Lisans programlarına öğrenci kabul edilmeye başlanması hızlı yol alacağımızı gösteriyor. Alman partnerlerimizle ortak projelere yönelik daha sık bir araya geleceğimizi düşünüyorum. Öğretim üyelerimiz daha çok öğrenci alımına yönelik hazırlıklara odaklansalar da Almanya ile gerçekleştirilecek ortak sanayi projelerine yönelik fikirler kısa zamanda şekillenecektir. Sanayiden gelecek istek ve önerilere açığız ve yeni fikirlere değer veriyoruz. Bölüm yapımızın şekillenmesine sanayi kuruluşları da katkıda bulunabilir. Zaman içindeTürk ve Alman sanayi kuruluşları ile ortak seminerler düzenleyip eğitim ve araştırma alanlarındaki ihtiyaçları belirleyeceğiz.
Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumluyorsunuz? Avrupa ya da dünya ile kıyaslandığında nasıl bir algı farklılığı gözlemliyorsunuz?
Türkiye’de sanayi ve üniversiteler arasındaki ilişkilerin istenilen düzeyde olmadığını düşünüyorum. Sanayi-üniversite işbirliğini sağlamaya yönelik çok sayıda toplantı gerçekleştiriliyor, çeşitli sempozyumlar düzenleniyor. Fakat beklenen ilerleme bir türlü sağlanamıyor. Taraflar birbirini anlayamadığı gibi talepler, düşünceler ve istekler farklılaşıyor. Akademisyenin sanayiyi tanımaması ve ideal olanın peşinde koşması doğaldır. Sanayiciyse doğrudan belli bir sürede somut sonuç getirecek ürünün ve maddi anlamda bir değerin üretilmesi ile ilgileniyor. Tarafların kaygıları da farklıdır. Bu yapısal farklılıklar nedeniyle her iki tarafı biraraya getirecek, ortak çalışmaya zorlayacak yeterli motivasyon bulunamıyor. Akademisyen yükselebilmek için bilimsel makale yazmak ister, dolayısıyla sarf ettiği efor makaleye dönüşmeyecekse ilgisi de kısıtlı kalır. Sanayici içinse bilimsel makale birşey ifade etmez, o doğrudan ürünle ilgilenir. Bu temel bakış açısı değişmedikçe fazla bir ilerleme sağlanacağını düşünmüyorum. Mühendislik alanında akademik kariyer yapan bir öğretim üyesinin sanayiye katkıları somut ölçülerle dikkate alınırsa veya öğretim üyeleri belli dönemlerini sanayide geçirmeye zorlanırsa belki algılar değişebilir. Türkiye’de doktoralı bir akademisyenin çalışacağı ortam ya üniversitedir, ya da bir araştırma kuruluşudur. Bu durum zaman içinde değişecek. Doktoralı kişi sayısı arttığı zaman, akademisyenlerin bir kısmı sanayiye yönelecek. Bu açıdan alınacak çok yolumuz olduğunu düşünüyorum. Sanayide çalışıp üniversitede ders veren, üniversitede çalışıp kariyerinin bir bölümünü sanayide geçiren insan sayısı artırabilirsek, üniversite-sanayi işbirliğinde istediğimiz seviyeyi yakalarız.