GEÇTİĞİMİZ EKİM AYI BAŞINDA 70’İNCİ KURULUŞ YIL DÖNÜMÜNÜ KUTLAYAN ÇİN HALK CUMHURİYETİ, BUGÜN DÜNYANIN EN GÜÇLÜ EKONOMİSİ OLARAK GÖSTERİLİYOR. 1979’DAN İTİBAREN DÜNYAYA AÇILMAYA BAŞLAYAN ÇİN, UZUN YILLAR UCUZ İŞ GÜCÜ TEMELLİ ÜRETİM PATLAMASIYLA DÜNYANIN ÜRETİM MERKEZİ OLARAK KONUMLANDI. GÜNÜMÜZDE DÜNYANIN EN GÜÇLÜ İHRACATÇISI OLAN ÇİN, İTHALATTA İSE ABD’NİN HEMEN ARDINDAN İKİNCİ SIRADA YER ALIYOR. GÜNCEL EKONOMİK BÜYÜKLÜĞÜNÜN 14 TRİLYON DOLARIN ÜZERİNDE OLDUĞU DÜŞÜNÜLEN ÇİN’İN ÜRETİM HACMİ ÖYLE BOYUTA ULAŞMIŞ DURUMDA Kİ, UZUN YILLAR YÜZDE 7 İLA YÜZDE 10 ARASINDA SEYREDEN BÜYÜME EĞRİSİNİN BU YIL YÜZDE 6,1 OLARAK TAHMİN EDİLMESİNİN BİLE TEK BAŞINA YENİ VE GÜÇLÜ BİR KÜRESEL KRİZİ TETİKLEMESİNDEN ENDİŞE EDİLİYOR.
Resmi adıyla Çin Halk Cumhuriyeti, 1,4 milyara yaklaşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık, 9,6 milyon kilometre karelik yüz ölçümüyle de dünyanın en büyük üçüncü ülkesidir. Arkeolojik çalışmalar, Çin topraklarında bulunan ilk insansıların tarihini 2,2 milyon yıl kadar geriye tarihlendiriyor. Ateş kullanmasını öğrenmiş bir Homo erectus olan Pekin Adamı’nın hominid fosilleri, Pekin’e yakın Zhoukoudian Mağarası’nda bulunduğunda, 680 bin ila 780 bin yıl öncesine tarihlendirilmişlerdi. Yine, 125 bin ila 80 bin yıl öncesine tarihlendirilen bir Homo sapiensin fosilleşmiş dişleri, Hunan-Dao’daki Fuyan Mağarası’nda bulundu. Çin’in ilk proto yazı örneklerine ise MÖ 7 bine tarihlen- dirilen Jiahu’da, MÖ 6 bine tarihlendirilen Damaidi’de, MÖ 5800 ila 5400 arasına tarihlendirilen Dadiwan’da rastlanıyor. Bu anlamda, Jiahu sembollerinin en erken Çin yazı sistemini oluşturduğunu da ileri sürülüyor. Kuzey Çin Ovası’ndaki Sarı Nehir’in verimli nehir havzasında dünyanın ilk uygarlık- larından biri olarak ortaya çıkan Çin uygarlığı MÖ 2100’e tarihlendirilen yarı efsanevi Xia Hanedanı ile başlayıp binlerce yıl boyunca ırsi monarşi veya hanedanlıklara dayalı ilerledi. İlk hanedan- lıklardan beri Çin, defalarca genişledi, bölündü ve yeniden birleşti. 1912’de Çin Cumhuriyeti, en son hane- danlığın yerine Çin’in yönetimini üstlenirken, 1949’daki Çin İç Savaşı sonrasında Mao Zedong başkanlığındaki Çin Komünist Partisi, Pekin’de Çin Halk Cumhuriyeti devle- tini kurdu; Çin Cumhuriyeti ise Tayvan’a çekildi ve Taipei şehrini "de facto" başkenti ilan etti. Günümüzde Çin olarak andığımız Çin Halk
Cumhuriyeti, halen Tayvan üzerindeki egemenlik ısrarını sürdürüyor. 1978’de ilan edilen ekonomik reformların uygulanmasından beri Çin ekonomisi, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olmaya devam ediyor. Bugün, GSYİH büyüklüğünde dünyanın en büyük ekonomisi olarak gösterilen Çin, yine dünyanın en büyük mal ihracatçısı ve en büyük ikinci mal ithalatçısıdır.
40 YILDA GERÇEKLEŞEN DEV SIÇRAMA
Düşünce kuruluşu Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı’nın (SETA) geçtiğimiz Temmuz ayında yayımladığı “Asya Yüzyılında Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri” başlıklı rapor, 2018 rakamlarına göre 23 milyar dolarlık ticaret hacmiyle Türkiye’nin en büyük ithalat partnerlerinden biri olan Çin’in Türkiye’de 15 milyar dolara yakın bir yatırım stoku bulunduğunu söylerken, küresel ekonomide artan ağırlığıyla özellikle 2000’lerle birlikte az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yatırımlarını aktarmaya başlayan Çin’in 2005-2018 döneminde dünya genelinde 1,94 trilyon dolarlık yatırıma eriştiğini ortaya koyuyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında işgallerin sona erdirilmesi ve iç karışıklıkların son bulmasının ardından sosyalist bir yönetim modeli benimseyen Çin, yaklaşık otuz yıl boyunca kendisini dünya ekonomisinden izole etti. Mao Zedong’un ölümünden sonra yönetimi devralan Deng Şiaoping ile 1970’lerin sonunda başlayan reform hareketleri ise ülkenin dışa açılma sürecinin başlangıcı kabul ediliyor. Bu süreçte reformların sabırlı ve kademeli bir şekilde başarıyla sürdürülmesi, ülkenin küresel siyaset ve ekonomiyi etkile- yebilen önemli bir güç haline gelmesini sağladı.
Geçmişte, tarımsal üretime dayalı kapalı ekonomisiyle fakir bir ülke olan Çin, bugün ülkelerarası fiyat farklılıkları dikkate alındığında dünyanın en büyük ekonomisi konumunda bulunuyor. 1971’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimi üyesi olması ve 1980’lerden itibaren hayata geçirilen ekonomik reformlar, ülkenin küresel çapta ağırlığının artmasında etkili olurken, Çin, özellikle küresel ekonomik alanda yükseldiği konumu ve elde ettiği rekabet gücü itibarıyla gelişmiş ülkeler tarafından tehdit, gelişmekte olan ülkeler açısından da bir fırsat kapısı olarak görülmeye devam ediliyor.
DÜNYANIN ÜRETİM ÜSSÜ
Bugün dünya ekonomisinin tartışmasız en önemli aktörlerinden biri olan Çin’in GSYİH’si 1978’de 150 milyar dolardan 2018’te 14 trilyon dolar seviyesine ve kişi başına düşen geliri de aynı dönemde 310 dolardan bugün 10 bin dolara ulaşmış durumda. Aynı dönemde dünya genelinde kişi başına düşen gelir yüzde 400’e yakın artış gösterirken Çin’deki ortalama artış ise dünya ortalamasının sekiz katından fazla oldu. Ayrıca ülkenin küresel ekonomideki payı 1978’de yüzde 1,8 iken bugün bu oran yüzde 15’in üzerine ilerliyor. Ülkenin dışa açılma politikasıyla birlikte yakaladığı ekonomik büyüme başarısı küresel ekonomide önemli bir etki oluştururken, siyasi ve ekonomik bir dev haline gelmesini de sağlayan bu olağanüstü kalkınma başarısı “Asya ejderhası” olarak anılmasını da sağlıyor.
Çin, son ekonomik raporlara göre, halen dünyanın en büyük ihracatçısı ve üreticisi, ikinci büyük ithalatçısı ve en çok sermaye çeken ikinci ülkesi olarak dünya ekonomisindeki ağırlığını arttırmaya devam ediyor. Özellikle 1990 sonrasında dünya ekonomisinden ABD ve AB ülkelerinin aldıkları pay düşüş gösterirken, Çin ve Hindistan’ın payları ise yükselen bir eğiriyle artış gösterdi. Bu anlamda, dünyanın ve Asya’nın yükselen en büyük ekonomik gücü olan Çin döviz rezervlerini de yıllar içerisinde güçlendirdi ve miktarlarda yabancı yatırımı ülkeye çekerek, diğer yandan yurt dışındaki yatırımlarında da ciddi atılımlar gerçekleştirdi.
TARIM İHRACATINDAN TEKNOLOJİ İHRACATINA
Çin’in gerçekleştirdiği ekonomik başarı hikâyesinin arkasında birçok önemli faktör bulunuyor. Bunlar arasında Çin’in reformist kimliği, ucuz iş gücü piyasası, düşük maliyetler, ihracata dayalı ekonomik büyüme modeli, bölgesel ve küresel pazarlarla ekonomik uyum ve devlet yönetiminin ekonomiye verdiği önem gösterilebilir. 2013’te Çin Komünist Partisi kongresinde alınan kararlar ışığında reformist kimliği devlet merkezli olmaktan çıkaran ve piyasa ekonomisini daha fazla ön plana alan adımlar atılacağını vurgulayan Çin, değişen küresel ekonomik sisteme uyum konusunda başarılı bir profil ortaya koymayı sürdürüyor. 1980’lerin başında daha çok tarım ve maden ürünleri ihraç edip teknolojik ürünler ithal eden Çin, günümüzde dünyanın en büyük imalatçısı, bir anlamda fabrikası konumuna yükselmiş durumda. 2017’de Çin’in ihracat ürünlerinin yüzde 94,7’si imalat sanayisi ürünleri ve yüzde 5,3’ü de basit mal gruplarından oluşmuş; ithal ettiği ürünlerin yüzde 68,6’sı imalat sanayisi ve yüzde 31,4’ü de basit mal gruplarını kapsamıştı. Dış ticaret kompozisyonu Çin’in genel olarak gelişmiş ülkelerden ileri teknoloji ürünler ile ara mamul mallar ithal ettiğini, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerden ise işlenmemiş madensel mallar satın alarak bunları ihraç mallarına çevirebilmek için yüksek miktarda enerji ithal ettiğini gösteriyor. Ayrıca Çin’in ihracat ve ithalat partnerleri arasındaki farklılık, daha çok ticaret yaptığı ülkelerin üretim ve ihtiyaç kapasitelerinin farklı olmasından kaynaklanıyor.
DENGELER DEĞİŞİYOR MU?
SETA’nın az önce andığımız raporunda, küresel kriz sonrasında uluslararası ticarette yaşanan daralma ve küresel ekonomide düşen büyüme oranlarının, Çin’in ihracata yönelik büyüme modelini sorgulattığı ve bu durumun ticaret savaşlarının gölgesinde kendi içinde bir ekonomik dönüşüm sürecine yol açtığı da vurgulanıyor. Rapora göre, böylece ucuz iş gücü ve düşük maliyetler sayesinde sahip olunan kalkınma modelinde reforma gidilmeye başlanırken, özellikle emek piyasasında ücretlerin yükselmesiyle üretimin Hindistan ve Güneydoğu Asya ülkelerine kayışının hızlanması, rekabet üstünlüğüne bağlı olarak sürdürülen iş gücü maliyetinin cazibesini yitir- mesine giden yolu da açmış oluyor. Dolayısıyla söz konusu ülkelerin imalat sektöründe daha düşük maliyetlerle rekabetçi konuma gelmeleri, Çin’in üretimini daha fazla sermaye ve teknoloji yoğun alanlara kaydırmasını gerekli kılarken, oluşan dış konjonktür yeni bölgesel ve yerel ekonomik parametrelerin ortaya çıkmasına da neden oluyor.
Çin’in ekonomik büyümesi, 2017’de hız kazanan ticaret savaşları sonucunda 2018’de yüzde 6,6 ile son 28 yılın en düşük büyüme oranı olarak gerçekleşti. Böyle bir ortamda Çin, iç piyasaya yönelerek tüketimi canlı tutacak ve yeni iş birlikleri kurarak ticari ortaklıklar yoluyla kapasite fazlasını değerlendirecek bir süreci başlatarak söz konusu olumsuz koşulları azaltmaya çalışırken, ticaret savaşları ve azalan talep dolayısıyla düşen büyüme oranları karşısında Çin’in öncelikli hedefi iç tüketimi canlandırmak, kamu yatırım harcamalarını arttırmak ve dolayısıyla vergi indirimleriyle içeride talebi canlı tutmak olarak belirlenmiş gözüküyor. Çin’de yükselen orta sınıf ve artan tüketim harcamaları ekonomik aktivitenin sürdürülmesi yolunda ciddi bir talep potansiyelini ortaya çıkarırken, bugün Çin toplumunda büyüyen orta sınıf ve değişen tüketim alışkanlıklarının sunduğu avantajlar, ülkenin ekonomik yapısının dönüşümünde de önemli bir etken olarak gösteriliyor.
İNSANİ GELİŞMİŞLİKTE ÇİN’İN KARNESİ KÖTÜ
Bütün bu ekonomik sıçrama ve süper güç olma hikâyesine rağmen, BM’nin sağlık, eğitim, eşitlik, çevre ve teknoloji gibi alanları temel alarak oluşturduğu insani gelişmişlik endeksine göre Çin’in 0,738’lik puanıyla 90’ıncı sırada ve diğer bir ekonomik ölçüm endeksi olan ekonomik özgürlük endeksine göre de dünya ekonomileri arasında 110’uncu sırada yer aldığını da söylemeliyiz. Sonuç olarak, toplam hacim bakımından dünya ekonomisinde önemli bir yer edinen Çin’in bireysel anlamda dünya devletleri arasındaki yerinin hala geride olduğu açıkça görülürken, bu çelişkili durumun uzun vadede ülkenin ekonomik büyüme ve kalkınmasına gölge düşürebileceği de politika dünyasında sıkça dile getiriliyor.
DOĞAL KAYNAKLARI ÇOK ZENGİN
Diğer yandan Çin, maden ve mineraller yönünden de zengin bir ülke. Aralarında demir, demir alaşımlı metal cevherleri, fosfat, tungsten, molibden ve titanyumun bulunduğu yaklaşık 17 maden ve mineral türünde dünya lideri konumunda bulunan ülke, uzay teknolojisi ve elektronik alanında kullanılan bazı ender bulunan madenlerin de artan orandaki üretici ve ihracatçısı konumunda bulunuyor. Rusya ve Kanada’dan sonra yüzölçümü en geniş ülke olan Çin, sahip olduğu hidroelektrik güç potansiyeli ve kömür rezervleri açısından da dünyanın en güçlü potansiyele sahip ülkesi olmayı sürdürüyor.
MAKİNE İHRACATINDA DÜNYA LİDERİ
Ülkenin ekonomik verileri ve makine özelinde güncel ticaret rakamlarını incelediğimizde, BM İstatistik Bölümü verilerine göre Çin’in makine ihracatının, 2018’de yüzde 12,2 artışla 463,7 milyar dolar olarak kayda geçtiğini ve bu rakamla dünyanın en güçlü makine ihracatçısı olduğunu görüyoruz. Çin’in en çok makine ihraç ettiği ülkeler sıralamasında ise ilk sırada 109,1 milyar dolarla ABD, ikinci sırada 51,9 milyar dolarla Hong Kong ve üçüncü sırada 27,1 milyar dolarla Japonya yer alıyor. 2018’de Türkiye, Çin’den gerçekleştirdiği makine ithalatında yüzde 5,2’lik düşüşle 25’inci sırada yer alırken, toplamda 4 milyar dolar değerinde makine alımı yapmıştı. Bu dönemde Çin’in Türkiye’ye gerçekleştirdiği toplam ihracat içindeki makinenin payı da yüzde 22,5 olarak kayda geçti.
Aynı dönemde Çin’in toplam ihracatının 2,5 trilyon dolar olarak gerçekleştiğini ve makine ihracatının toplam ihracattan, bir önceki yıla göre 0,3 puanlık artışla yüzde 18,6 pay aldığını da söyleyelim. Diğer yandan, makine ithalatının, 2,1 trilyon dolarlık toplam ithalattan yüzde 10 pay aldığı Çin’de, geçtiğimiz yıl 213,8 milyar dolar tutarında makine ithal edildi.
Bu rakamla Çin, ABD’nin ardından en çok makine ithal eden ikinci ülke olurken, BM İstatistik Bölümü verilerine göre Çin’in en fazla makine ithal ettiği ilk 10 ülke listesinin ilk sırasında 43,3 milyar dolarla Japonya yer alıyor. Listenin ikinci sırasında bulunan Almanya’dan 26,2 milyar dolar değerinde makine ithal edilirken, üçüncü sıradaki Güney Kore’den 2018’de ithal edilen makinelerin değeri ise 24,8 milyar dolar oldu. Bu dönemde Çin’in makine ithalatında 32’nci sırada yer alan Türkiye’den de yüzde 20,4’lük artışla 335,5 milyon dolarlık ithalat gerçekleştirildi.
Bu veriyle, Çin’in toplam 213,8 milyar dolarlık makine ithalatından 2018’de Türkiye’nin aldığı payın binde 2’nin altında gerçekleştiğini; Çin’in Türkiye’den yaptığı toplam ithalat içinde makinenin payının ise 2017’deki yüzde 7,4 seviyesinden 2018’de yüzde 8,9 seviyesine yükseldiğini söyleyebiliriz. Son olarak, Çin’in toplam ithalatında makinenin payı yüzde 10 seviyesinde gerçekleşirken Türk makine ihracatçılarının 213,8 milyar dolarlık pastadan ancak binde 2 pay almış olmasının, Çin’de değerlendirilebilecek çok güçlü bir potansiyel ortaya koyduğunu söyleyebiliriz.